Ülkemizde egemen olan ataerkil ideoloji herkesi kapsıyor. Ne yazık ki bu ideoloji kadınlarca da içselleştiriliyor. Bu nedenle ülke iklimine tümüyle cinsiyetçi zihniyet damgasını vuruyor. Bu ayrımcı ve baskıcı zihniyet, dini de araç olarak kullanıp hem köhnemiş geleneklerle hem dinle paralel çalışıyor.
“Yeni Türkiye”de kadınların insan hakları çiğneniyor. İktidardaki siyasetçiler ve destekçileri, ”kadının erkekle eşit olmadığı” öncülü ile yola çıkıp erkeği kadının “efendisi” olarak görüyorlar.Bu efendiler, şimdi topluma sözde “yeni” bir İslami yaşam biçimi dayatıyorlar.
Nitekim, ülkenin Cumhurbaşkanı “Kadınla erkeği eşit konuma getiremezsiniz. ‘Fıtratları’ farklıdır” derken Başbakan yardımcısı da “Kadın iffetli olacak. Mahremi –namahremi bilecek. Öyle herkesin içinde kahkaha atmayacak” diyerek kadınlara gülmeyi yasaklıyor.
Öte yandan Sağlık Bakanı (Mehmet Müezzinoğlu), “ kadının tek kariyerinin annelik olduğunu” söylüyor. Bir önceki sağlık Bakanı ise (Recep Akdağ) daha da ileri giderek “Tecavüze uğrayan kadın doğursun. Gerekirse devlet bakar” diyebiliyor.
Onlara eşlik eden bir sözde İlahiyatçılar korosu da var. Bu koroda yer alan yandaş ilahiyatçılar, kadınlara yönelik şu çarpık görüşlerle kamuoyunun karşısına çıkıyorlar:
“Hamile kadın sokağa çıkmasın” ; “ Kadın çalışmasın. Çünkü çalışan kadınlar fuhşa hazırlık yapar” ; “Kadın spiker olmamalı” “Dizinin üstünü göstermemeli-mini etek giymemeli”(AKP Mv.İsmet Uçma) ;”Nişanlılar el ele dolaşmamalı” ; “Kadın, çocuğunu kreşe göndermemeli, çünkü kreş eken huzur evi biçer”;
“Diziler yapılmamalı. Dizileri yapacak sonra da tecavüz arttı diyeceksiniz.”
Ve daha neler neler … Kısacası,onlar kadınların saç telinden, etek boylarından,makyaj yapmasından tahrik oluyorlar. “Makyaj yapan kadının kaportası bozuktur” diyorlar.
Örtüsüz kadını,”Kiralık ya da satılık perdesiz eve” benzetiyorlar.
“Dekolte giyerek tacizcileri tahrik eden kadınların da suçlu olduklarını” söylüyorlar.
İşte böylesine bunaltıcı bir iklimin egemen olduğu sözde “Yeni Türkiye”de 4 4 4 gibi sakat bir eğitim projesi ile beyinleri kolay yıkansın diye, çocuklar,erken yaşta okula başlatılıyor.Kız çocukları yuvalarda,ilk ve orta öğretimde tesettüre sokuluyor. “Dindar ve kindar nesil” yetiştirmek için her şey yapılıyor.
Bu “Yeni Türkiye”de “cennetin ayakları altında olduğu” ve erkeklere “emanet” edildikleri söylenen kadınlar, aşağılanıyor, mahalle baskısı görüyor; seks objesi ya da kuluçka makinesi olarak kullanılıyorlar. Korkutuluyorlar, dövülüyorlar, yaralanıyor ve öldürülüyorlar.
Ama, bu acımasız şiddet ortamında kadınların çığlıkları bir türlü duyulmuyor. Ve kadın cinayetleri artık gazetelerin üçüncü sayfalarından manşetlere taşınıyor.
İşin hazin yanı,kadınlarımızın yüzde 25’i “eşinden şiddeti kabulleniyor”. İlk okul ve altındaki eğitimlilerde her 100 kadından 26’sı; Orta-Lise eğitimli her 100 kadından 18’i;Üniversite ve üstü eğitimlilerde her 100 kadından 11’i “Erkek sever de döver de “ görüşünü doğru buluyor. Ayrıca, toplumun yüzde 69’u halâ “Kadın çalışmak için kocasından izin almalı” diyor.
Bütün bunlara ek olarak 14 milyon kız çocuğu 18 yaşından küçükken evlendiriliyor; Cinsel saldırı suçlarının yüzde 70’i çocuklara yönelik ve 50 bin civarında çocuk seks işçisi olduğu tahmin edilmekte.
Öte yandan, halkımızın yüzde 29’u zina yapan kadınların taşlanarak öldürülmesi gerektiğini savunabiliyor. Bu oran bazı yörelerde ülke ortalamasının üstüne çıkıyor. Örneğin, Diyarbakır’da halkın yüzde 37’si zina yapan kadının öldürülmesinden yana görüş belirtiyor.
Sonuç olarak, “Yeni Türkiye”, Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’nda 135 ülke arasında 124. sırada yer alıyor.
Biz, kadınlar olarak, böyle bir “Yeni Türkiye” istemiyoruz. Yazıma yıllar önce Karatepe Aslantaş Açık hava Müzesinde tanıştığım bilge yönetici Asativatas’ı sizlere tanıtarak son vereceğim. Aslantaş, M.Ö. 8.ci yüzyılda ,yani geç Hitit döneminde Adana ili Kadirli ilçesi sınırlarında kurulmuş bir kale…Bu kalede kendisini Adana Ovası Hükümdarı olarak tanıtan Asativatas’ın yaşadığı dönemi anlattığı yazıtlar yer almakta…
Bu yazıtlarda Asativatas, “ülkesinde kötü olanları,ülke dışına attığını,kötü kişileri ,çete başlarını ayağının altına aldığını,soyunu rahata kavuşturup bütün krallarla barış kurduğunu” anlattıktan sonra ,günlerini ülke ve kadın sorunlarını tartışarak geçiren bizleri sanki kıskandırmak istercesine şöyle sesleniyor: “Günümde Adana sınırlarını gerek gün batısına gerekse gün doğusuna doğru genişlettim.Öyle ki önceleri korkulan yerlerde,erkeklerin bile yola gitmekten korktukları ıssız yollarda , günümde kadınlar, kirmen eğirerek dolaşmaktadır. Ve benim günümde bolluk,rahat ve huzur vardı…”