3 DEVRİM YASASININ 93.YILI ve ANLAMLI BİR ŞEKİLDE “HAYIR!” DEMEK

Prof. Dr.Necla Arat
Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı

3 Mart 1924, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası’nın kabul edildiği tarih olarak biliniyor. Oysa, tam 93 yıl önce bu tarihte, Şer´iyye ve Evkaf ile Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlıklarının kapatılmalarını sağlayan 429 sayılı yasa ve Hilafetin Kaldırılmasına Dair 431 sayılı yasa da kabul edilmişti.

O tarihten beri “3 Devrim Yasası” olarak anılan bu yasalar, laik, demokratik ve tam bağımsız Türkiye’nin oluşabilmesi için, eğitimin, hukukun ve kültürel alanların gelenekselleşmiş dogmalardan arındırılması işlevini üstlendiler. Çünkü, bu yasalarla genç Cumhuriyet’in birey insanlarının, yani bilinçli ve nitelikli yurttaşların yetiştirilmesi; Ortaçağ kalıntısı kurumlardan kurtulup monarşik yönetime son verilmesi amaçlanmıştı.

Ama, karşı-devrimci eğilimlerin arttığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ABD ve AKP işbirliği ile “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüştürülmeye çalışıldığı süreçte bu önemli Devrim Yasaları’nın içleri boşaltıldı ve inanılmaz bir geriye dönüş yaşandı.

Ilımlı İslam Projesinin fikir babaları ve hizmetkarları, “İslam Devletinin yeniden kuruluşunun destanını yazdıklarını; Birinci Cihan Harbi ile batıp giden İslam Devleti’nin yepyeni bir doğuşa hazırlandığını” söyleyebildiler.

Onlar, laik Cumhuriyet dönemini “miadı dolan bir karanlık” olarak niteleyip “planı öteden yeni bir dünyanın kurulacağını” müjdelediler(!) “Geçmişte koparılan bağı onarmak için” açtıkları ev, yuva, okul, dershane, pansiyon, yurt, ve Üniversitelerde yeni yetişen kuşaklara teokratik bir dünya görüşünün tartışılmaz değer ve hakikatlerini (!) aşılamaya çalıştılar.

Kısacası Türkiye Cumhuriyeti, son on beş yılda Hukukun Üstünlüğü’nün çiğnendiği, Devrim Yasalarının koruduğu laik eğitim ve laik hukukun önce sinsice, daha sonra apaçık bir şekilde ortadan kaldırılmaya uğraşıldığı tehlikeli bir süreci yaşadı. Bu süreçte iktidar, şimdilerde baş düşman ilan ettiği kimi örgütlerle “beraber yürüdü”.

3 Mart 1924 tarihi, AKP iktidarının, yandaşlarının ve İslamcı örgütlerin anımsamayı hiç istemedikleri, hatta takvimlerden silmeyi düşündükleri bir tarih.. Çünkü bu tarihte yürürlüğe giren Üç Devrim Yasası ile onları çileden çıkaran bir şekilde, “Tüm yasalar, TBMM tarafından oluşturuluyor; ‘Şeriat’ yasalarına son veriliyordu.” “Din kaynaklı eğitim ortadan kaldırılıyor, çağdaş-bilimsel eğitime geçiliyordu.” “Medreseler kapatılıp Halifelik ortadan kaldırılıyordu.” Böylece, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘dinsel’ (Teokratik) bir devlet olmadığı ortaya konuyordu.

İşte bu nedenle, şimdi ‘Anayasa Değişikliği ya da Cumhurbaşkanlığı Sistemine Geçiş’ kamuflajı altında rejimin temellerini dinamitleyecek bir girişimi, halk oylamasına götüren AKP, önerdiği değişikliklerle TBMM’nin gücünü sıfıra indirgeyerek yasa yapma, KHK çıkarma yetkisini “Tek kişiye” vermemizi istiyor.

Şeriat yasalarına son verilmiş olduğu halde, resmi toplantı ve açılışlarda hatta mitinglerde dinsel ritüel ve kavramlar baş rol oynuyor.

Çift başlı eğitimin zararları bilindiği halde, nerede ise her mahallede bir İmam hatip okulu açılıp laik okullarımızın sayıları azaltılmaya çalışılıyor.

Medreseler ve Mollalar yeniden baş tacı yapılmış durumda.

Halifeliğin ortadan kaldırılmasının üzerinden 93 yıl geçtiği halde İstanbul’un, Ankara’nın göbeğinde İslamcı Örgüt Hizb-ut Tahrir, Hilafet toplantıları düzenleyip “Müslümanların Hilafetin yeniden kurulmasını istediklerini” dile getiriyor. “İslami bir Dünya devleti kurmak, Hilafeti yeniden ihya etmek üzere yola çıktıklarını; Şer’an haram olan laik rejimin Osmanlı Hilafet devletinden sonra Müslümanlara zorla dayatıldığını; Bu rejimi yıkacaklarını” bangır bangır bağırıyor.

Mustafa Kemal Atatürk, Söylev’inde inanılmaz bir öngörü ile adeta bu günleri görmüş ve gelecekte karşı-devrimcilerin “…Cumhuriyetçi ve demokrat oldukları sanısını vermeye çalışarak, dinsel bağnazlığı coşturacaklarını, ulusu laik Cumhuriyete karşı kışkırtacaklarını; Medreseleri, tekkeleri, bilgisiz softaları, şeyhleri, müritleri koruyacaklarını, hatta Halifeliğin yeniden kurulmasını isteyeceklerini” dile getirmişti. (Bkz. Söylev s.645 vd.)

Laik Cumhuriyet’in yetiştirdiği bilinçli kuşaklar, bu tehlikeli gidişe; bu kapkaranlık gericilik sarmalının ülkemizi kuşatmasına asla izin vermeyecekler ve en anlamlı “HAYIR”ı halk oylamasında dile getireceklerdir. Çünkü, ”Emanet, sahipsiz değildir.”