İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE MEDYA BAYKUŞLARI

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE MEDYA BAYKUŞLARI
Prof.Dr.Necla Arat
(Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı)

İstanbul Sözleşmesi artık herkesin bildiği gibi, imzalayan devletlere “Kadına karşı şiddeti önleme, şiddetten koruma, şiddet eylemlerini kovuşturma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma” yükümlülüğü getiren uluslararası bir sözleşmedir. Evrensel değerleri temel alır ve kadının insan haklarını pekiştirir.

2012’de imzalanıp 1 Ağustos 2012’de yürürlüğe giren bu Sözleşmenin açık adı “ Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve bunlarla Mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesidir.” Ne var ki Sözleşme’nin ilk imzacısı olan ve uluslararası toplantıya ev sahipliği yapan ülkemizde 2019’dan itibaren bazı gerici yazar ve dernekler, amacı “ Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek “ olan bu Sözleşme’yi yerden yere vuruyor ve feshedilmesini istiyorlar.

Öne sürdükleri gerekçeler arasında (1) “ İstanbul Sözleşmesi’nin klasik Türk kadını ve Türk aile yapısı ile veya yine klasik İslam ailesi ve Müslüman kadın değerleriyle büyük bir farklılık arz etmesi”; (2) Doğuştan gelen, biyolojik olan ve ‘fıtrat’la gelen farklılıkları reddetmesi”; (3) İslam esaslarında kadın ve kızın ayrı olması , erkeğin de cinsiyet eşitliği içinde düşünülemeyeceği” türünden zırvalar yer almakta. Buna ek olarak medya baykuşları “ İstanbul Sözleşmesi ile kadına şiddeti önleme adı altında toplumun cinsiyetsizleştirilmeye çalışıldığı, ailesiz toplumun dayatıldığı, bunun bir Haçlı oyunu olup İstanbul’un fethinin intikamı ve rövanşı anlamına geldiği “ gibi şizofrenik açıklamalar yapıyorlar. Ve ekliyorlar: “ Asıl fitnenin başı İstanbul Sözleşmesi’nden önce CEDAW’ dır. CEDAW da bir aileyi yok etme projesidir. Aileyi yıkan saldırıların temel amacı, ‘fıtrat’a karşı savaştır. Yani Allah’ın yaradışına karşı muhalefettir. Müslümanlar, uyanık olun! “

Onlar, bütün dünya toplumsal cinsiyet eşitliğini hızlandırmak için yeni yeni girişimler başlatırken bu olayı “ bir eşcinsellik operasyonuna, kadın erkek eşitliği kılıfına sokulan bir cinsiyetsizleştirme ve ahlaksızlaştırma operasyonuna” indirgemeye çalışıyorlar. Dahası “Seküler yaşam adı altında sapıklığın devlet eliyle zorla dayatıldığını; sakal ve bıyık yasağı konularak milletimizin cinsiyetsiz hale getirilmeye, özellikle askerlerimizin ve polislerin kadınlaşmış erkek gibi görülmelerinin sağlanmaya çalışıldığını” öne sürüyorlar. Sonra, bir de bakıyoruz 21 Temmuz tarihli gazetelerde “Memurlara sakal izni çıktığı” haberleri yer alıyor.

Medya baykuşları, kadınların çalışma yaşamında olmalarına da karşı çıkıyor : “ Kadınları hiç gereği yokken çalışma hayatına zorla sokmaya çalışmak büyük yıkımlara yol açmıştır. Aileyi yok eden kanunların çıkarılması ve İstanbul Sözleşmesi gibi, Müslüman bir devlette skandal olacak icraatlar fütursuzca icra edilmektedir” diye yakınıyorlar.

Onlar, artık yalnız İstanbul Sözleşmesi’nin değil, kendilerine göre “ Ailenin temelini sarsan Türk Medeni Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun ve CEDAW’ın da feshedilmeleri için on binlerce imza toplamayı sürdürüyorlar.

Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, Çoklu Baro sisteminin yasalaştırılması, laikliğin ve hilafetin yeniden tartışmaya açılması talepleri türünden akıl dışı adımlar; kadın erkek eşitliğinin sağlanması için yapılmış olan yasa ve sözleşmelerin feshi girişimleri; bir değerli yazarımızın dile getirdiği gibi “ Siyasal İslamın azgınlaştığının göstergeleridir”.

Bu tehlikenin farkında olan kadınlarımız, ortak akıl tatile çıkıp yerini medya baykuşlarına bıraktığı için, her zamankinden daha uyanık olmalı ve daha güçlü bir direniş sergileyerek yılların çaba ve birikimi sonucunda kazandıkları haklardan asla vazgeçmemelidir.