KADINLAR “DİNİ KURALLAR VE YASAKLAR MANZUMESİ”NE “HAYIR !” DİYOR

KADINLAR “DİNİ KURALLAR VE YASAKLAR MANZUMESİ”NE “HAYIR !” DİYOR
Prof.Dr.Necla Arat
(Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı)

5 Aralık, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarının, yani eşit yurttaş ve birey sayılmalarının yıl dönümü. 5 Aralık, aynı zamanda Mustafa Kemal’in çağdaşlaşma atılımının en önemli adımlarından biri.

Cumhuriyet’in devrimci ideolojisinin sağlıklı ve başarılı olabilmesi için, “kadın gücünün toplumsal-siyasal yaşamın her alanında katılım ve katkısı olmazsa olmaz” anlayışının vurgulandığı tarih.

Kadınları eksik ve ikinci sınıf varlıklar olarak gören totaliter rejimlerin egemenliği altındaki Avrupa ülkelerine parmak ısırtan bir “Kadının İnsan Hakları” projesi. Ama, Devrim’in bütünlenmesi sürecinde en zor ve kritik anlardan bir tanesi. Çünkü söz konusu olan, tutucuların her dönemde karşı çıktıkları hem görüntüde hem de özde çağdaşlaşma ve bu çağdaşlaşmanın hem öznesi hem de simgesi olan kadınlar.

Bu uzun ve engellerle dolu yürüyüşü gerçekleştiren laik Cumhuriyet’in kadınları , bu 5 Aralık’ta da şölenler, yürüyüşler ve panellerde Mustafa Kemal ve devrimci arkadaşlarını bir kez daha sevgi ve saygı ile anıyorlar. Onlar, Türkiye’de kadın haklarının temelinde Türk Medeni Kanunu ile laik hukuk düzeninin bulunduğunu, siyasal haklarına laik hukuk devrimi ile kavuştuklarını dile getirip laiklikten ödün vermeme konusundaki kararlılıklarını vurguluyorlar. Çünkü, insan aklı ve düşüncesi özgürleştirilmeden kadınları engelleyen binlerce yıllık ön yargıların yıkılamayacağını ve demokrasinin doğup yaşayamayacağını çok iyi biliyorlar.

Kadınlarımız, içinde yaşadığımız günlerde de “zor ve kritik” bir iklimde olduklarının bilincindeler. Bu nedenle, bu 5 Aralık’ta siyasete ve karar mekanizmalarına katılım oranlarının düşüklüğünden çok sayın Cumhurbaşkanı’nın 6. Din Ş2urası’nda dile getirdiği yeni görüşler arasında yer alan ve laik hukuk anlayışından tümüyle sapma anlamına gelen sözlerini tehlikeli bulup büyük bir kaygı ile karşılıyorlar.

Şöyle demişti sayın Cumhurbaşkanı “ Dinimiz İslam, hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan kurallar, yasaklar manzumesidir. Ticaretlerimizden beşeri münasebetlerimize, eğitim-öğretimden evliliğe, temizlikten kılık-kıyafete,yaşantımızın her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz……. Bir Müslüman, dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir……. İslama göre hareket edip hayatımızın merkezine dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz.”

Gerçekte sayın Cumhurbaşkanı, bu sözleriyle TBMM’de and içtiği zaman söylediklerini tıpkı daha önce “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” dediği zaman gibi çiğnemektedir. Çünkü, kendisi “ Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, Atatürk İlke ve İnkılaplarına, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına namusu ve şerefi üzerine” and içmişti. Oysa bu sözleri, hele uzun iktidar döneminde yaptıkları göz önüne alınırsa, kadınlar açısından olduğu kadar, demokrasi ve laiklik açısından da büyük tehlike içermekte ve adeta Şeriat hukukunun ayak seslerine işaret etmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın gerek Başbakanlığı gerekse Partili Cumhurbaşkanlığı döneminde kadınlarla yıldızı hiç barışmamıştır . Çünkü, kadın-erkek eşitliğini köktenci bir tutumla reddetmiştir. Üstelik ticarette, kılık kıyafette, evlilikte ,eğitim-öğretimde yasa ya da KHK’lar aracılığıyla yaptıkları hepimizin gözleri önündedir. Örnekleri yinelemeye gerek yoktur. Ama, sayın Cumhurbaşkanı şunu bilmelidir ki, laik Cumhuriyet’e doğmuş ve demokratik hukukun kuralları içinde yetişmiş olan kadınlar, bu ülkenin Cezayir, Afganistan ya da Sudan gibi bir “Açıkhava Hapishanesi”ne dönüştürülmesine ; “ dinsel kurallar ve yasaklar manzumesi” ile yönetilmesine; kazanılmış hak ve özgürlüklerinin din adına da olsa ellerinden alınmasına, asla izin vermeyeceklerdir.