TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ’NİN DİLİ DE AMACINI ELE VERİYOR

TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ’NİN DİLİ DE AMACINI ELE VERİYOR

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak adlandırılan eğitim programı taslağı, neredeyse her sayfasında bütüncüllükten söz edildiği halde, dili açısından bütüncül değil, tutarsızlıklar ve çelişkilerle dolu. Programda okulöncesinden başlanarak her aşamada ve her bölümde çocukların Türkçeyi doğru ve güzel kullanmasının amaçlandığı belirtiliyor; ancak programın kendisinin dili “güzel bir Türkçe” tanımına uymuyor. Örneğin “okulöncesi” bölümünde program, öğretmenlerin “Yabancı kelimeleri kullanmamak konusunda titiz olmasını, çocukları bu konuda teşvik etmesini, çocuklar yabancı kelimeler kullandığında Türkçe karşılıklarını söyleyerek farkındalık yaratmasının da önem arz etmekte…” olduğunu söylerken yabancı sözcükler içeren bozuk bir cümle kuruyor.

İlkokul dördüncü sınıf Türkçe programında “Türkçemizin doğru ve etkili kullanımına, öğrencilerin söz varlığının ve dil becerilerinin geliştirilmesine özen gösterilmelidir” deniyor. Öte yandan, Türkçe karşılıkları olduğu halde, Batı dillerinden alınan kavram ve sözcükler kullanılıyor. “Dil Devrimi” ile yerleşmiş, yaygın biçimde kullanılan sözcükler yerine en koyusundan Arapça sözcükler anlatımda yer alıyor. Taslağın adında bile “eğitim” sözcüğünün yerine, kullanımdan çoktan düşmüş “maarif” sözcüğü yeğleniyor. Bazen Türkçe sözcük ve kavramlarla birlikte Arapça ve Farsçaları yan yana yer alıyor. “Ortak Metin” başlığı altında nasıl bir insan yetiştirilmek istendiğini anlatmak için “yetkin ve erdemli insan” demekle yetinilmiyor; “aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi nesiller”den ya da “kâmil insan”dan söz ediliyor.

“Eğitim felsefemiz” anlatılırken “epistomolojik bütünlük, ontolojik bütünlük, aksiyolojik olgunluk” kavramları seçiliyor. Programı hazırlayanlar bu seçimleriyle ne denli “entelektüel” olduklarını gösterirken “din kültürü ve ahlak bilgisi” programının felsefesinin anlatıldığı bölümde ise “kalbi mutmain kılacak yöntemler”den söz ederek ne kadar da dindar olduklarını kanıtlıyor.

Programın bütününe bakıldığı zaman bazen utangaçça bazen ise cesurca günlük yaşamda kullanılan dilin Arapçalaştırmak istendiği gözleniyor. Din ile ilgili derslerin programlarında bu istek net biçimde ortaya çıkıyor. Din kültürü ahlak bilgisi 4. sınıf programında “gerçeği arama eğiliminden hareketle” diye başlanarak öğrencilere “Eğitim Bilişim Ağı”ndan (EBA) günlük yaşamda kullanılan dini ifadelerin yer aldığı çeşitli içerikler gösterilebileceği söyleniyor. “Öğrencilerden bismillahirrahmanirrahim, maşallah, inşallah, selamun’aleykum, aleyku’mselam, elhamdu’lillah, estağfirullah ve su¨bhanallah gibi dini ifadeleri belirlemeleri ve bunları çözümlemeleri” isteniyor. “Özgün düşünmelerini sağlamak” gerekçesiyle öğrencilere “bu ifadeleri nerelerde kullandıkları, besmele çekmenin veya selamlaşmanın onlara ne hissettirdiği gibi sorular sorularak” bu sözcüklerin onların gündelik diline girmesi amaçlanıyor.

Peygamberin yaşamı anlatılırken “erdemliler topluluğu” yerine “hilfülfudul” deniyor.

Yardımlaşma, dayanışma, imece kavramları yerine diş kirası, sadaka taşı, zimem defteri kavramları yerleştirilmeye çalışılıyor.

Din kültürü ahlak bilgisi dersinin “anahtar kavramlar” listelerinde yer alan sözcüklerden bazıları şöyle: hamt, ihram, say, erkân, zaruratıdiniye, muamelat, hidayet…

Programda “din ve din anlayışı” olarak iki kavramdan söz ediliyor. Sünni Müslümanlık dışındaki Alevilik, Bektaşilik vb. inanışlara “din anlayışı” denilerek üstü örtülü biçimde onların “din olmadığı” anlatılıyor.

Bazı sözcükler tanımlanırken onlara siyasi anlamlar yükleniyor. “Vatanseverlik” sözcüğünün anlamı Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı vb. yerine “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” ile ilişkilendirilerek açıklanıyor. Sözcüğün farklı bir anlam boyutunu anlatmak için akla kolay kolay gelmeyecek bir buluşla (!) öğrencilere “savunma sanayisinde yerli firmaların milli imkânlarla geliştirdiği ürün ve projelerin araştırılmasını içeren etkinlik” yaptırılması öneriliyor. Program, kullandığı dille, başka örnek yokmuş gibi, iktidar sahiplerine akraba bir şirketin reklamını yapıyor.

Öteki derslerin programlarında olduğu gibi Türk dili ve edebiyatı programında da öğrencilerden “okuduklarından, dinlediklerinden/ izlediklerinden hareketle milli ve manevi değerleri edinmeleri ve bu değerleri içselleştirerek yaşantılarına taşımaları” isteniyor. Hem eğitici hem de öğretici metin anlamında kullanılan yeni uydurulmuş “Çok Modlu Metin” başlığı altında, öğrencilerin “metinde yer alan milli, manevi ve evrensel değerlerle ilgili çıkarımlar yapmaları” isteniyor. Bu arada ders kitabı yazacak olan kişilerden “milli ve manevi değerlere uygun olmayan, belli bir anlam ifade etmeyen; tekerleme, mani ve ninnilere yer verilmemesini, anlamlı ve değerlerimizi yansıtan, öğrencilerin duyuşsal ve bilişsel öğrenme süreçlerine katkı sağlayacak nitelikte olan tekerleme, mani ve ninniler seçilmesini” istiyor. Bu yolla da tekerleme, ninni ve manileri “bir anlam ifade edenler ve etmeyenler” olmak üzere, ikiye ayırıyor.

Önceki programlarda kullanılmış olan kavramlar yerine, tarih programlarında da yeni adlandırmalara yer veriliyor. “Kuruluş Yükselme-Duraklama Gerileme-Dağılma” başlıkları altında incelenen Osmanlı Devleti’nin öyküsü, yeni programda “Duraklama” yerine “Dönüşüm Sürecinde Osmanlı”; “Dağılma” yerine de “Savaşlar Sarmalında Osmanlı” olarak değiştiriliyor. Bu değişiklik, siyasi iktidarın Osmanlı Devleti’ni yıkılmamış gibi göstermek istediğini düşündürüyor.

Fen bilimleri dersi programında da gelişim ve evrim yerine “tekamül”; “bilim” yerine “ilim”, sık sık “belagat”, “kâmil insan” sözcükleri kullanılıyor.

Programın yalnızca bazı bölümlerine bakmak bile taslağın dilinin ne kadar özensiz, tutarsız ve en önemlisi art niyetli olduğunu anlamamıza yetiyor.

(8 Mayıs 2024 / Cumhuriyet Gazetesi / Olaylar ve Görüşler)
Gülsün Kaya / Eğitimci
KAD (Kadın Araştırmaları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi